Prof. Dr. Fatma Gök
Okul binalarının özel sektöre devredilmesi ülkemizde neo-liberal ekonomi politikaları uygulamasının bugün gelinen aşamasını açıkça gözlerimiz önüne sermektedir. Neo-liberalizmin hegemonyasındaki toplum düzeninin yoğun olarak emekçi çocuklarının gittiği devlet okullarını içten özelleştirdiği yetmediği gibi bu okulları satmaya başladı. Buraya gelene kadar yaşananlara kısaca bir göz atalım.
Kapitalizmin 1980 sonrası evrildiği neo-liberal versiyonu, sermaya birikimi sürecinde sağlık ve diğer sosyal politikalarda olduğu gibi eğitimin de altın yumurtlayan tavuk olduğunu keşfetti. Eğitim sürecinin kapasite olarak büyüklüğü (herkes sonuçta okula ayak basacaktır) kapitalistlerin gözünü kamaştırmaya devam ediyor. Temel bir hak olarak kabul edilen eğitim hakkı neo-liberal kapitalist dönüşüm sonucu uygulanan politikalardan derinden etkilenmiştir. Gerçekten de 1980’ler sonrası neo-liberal ekonomi politikaları uygulayan pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de durum ürkütücü hale gelmiştir. Okula erişimin, nitelikli eğitim olanaklarından yararlanmanın ve eğitim sürecinin çocuğun potansiyellerini gerçekleştirmeye hizmet edecek şekilde düzenlenmesi öğrenci nüfusunun pek çoğu için mümkün olmamaktadır.
Bu dönemde eğitimin kamusal niteliği zihinlerden silinmeye çalışılmış ve eğitim sistemi piyasaya açık veya piyasayla yakın ilişkiler içinde bir yapı olarak yeniden kurgulanmıştır. Öğrenci nüfusu gittikçe artarken eğitime ayrılan kaynaklar kısıtlanmıştır. Devlet artık eğitim hizmetini sunmaktan uzaklaşmış, sağlık alanında olduğu gibi eğitimi de devletin üzerindeki yük olarak görmeye başlamıştır. Bu süreçte yaşanan ve eğitim hakkını olumsuz etkileyen değişimleri şöyle sıralayabiliriz:
1- Kamu hizmeti olarak sağlanan eğitimde genel bir kötüye gidişle beraber eğitimde özelleştirme hızlanmış ve özel okulların sayısı görülmemiş derecede artmıştır.
2- Devletin eğitim alanına yeterince sahip çıkmaması, pazar ekonomisine hakim olan güçlerin eğitim alanına yönelmelerini kolaylaştırmıştır.
3- Eğitim kamusal alanın dışında gelir getirici bir alan olarak şekillenmeye başlamıştır.
4- Devlet okullarında pek çok hizmeti karşılayabilmek için öğrencilerden para toplanmaya başlanmış, okullardaki bakım ve onarım işleri bile paralı hale getirilmiştir.
5- Dershane sektörü eğitimi yozlaştırmıştır.
6- Son olarak karşımıza okulların satılması gibi vahim bir durum çıkmıştır.
Eğitimin böylece özelleştirilmesi, ticarileştirilmesi ve piyasa ilişkileri içine çekilmesi dar gelirli ve yoksul kesimlerin giderek eğitimden dışlanması sonucunu doğurmuştur.
Burada tekrar etmekte fayda var: eğitim hakkı temel bir haktır. Hak olduğu için de hiç bir farklılık ve ayrım gözetmeden herkese nitelikli ve ücretsiz, kamu kaynakları kullanılarak eşitlikçi ve gerçekten demokratik bir okul kültürü içinde sunulması gerekir. Çok açıktır ki kamu okullarının mülkiyetinin satış yoluyla özel sektöre devredilmesi neoliberal zihniyetin gerçekleştirdiği kamusal alanın piyasa süreçlerine göre yeniden düzenlenmesinin karşımıza çıkan son halkasıdır. Eğitim hakkına doğrudan bir saldırıdır.
Rant değeri yüksek hatta bazıları “manzaralı ve yüksek tavanlı” olan, şehrin merkezi semtlerinde bulunan bu okullar, özel okullara gidemeyan emekçi çocuklarına çok
görülmektedir. Onlar için ise şehrin dışında eğitim gettoları yaratacak okul “yerleşkeleri” yapılması dile getiriliyor. Pedagojik olarak özellikle ilköğretim çağındaki çocukları evinden, mahallesinden kopuk olan böyle “yerleşke”lere göndermek olumlu bir yaklaşım değildir. Ayrıca bu süreçte pek çok çocuk okula gidemeyecektir. Satılacak okulların bir kısmının kız liseleri olması ve bu okullara gidecek kız öğrencilerin okuldan mahrum kalacaklarını düşününce durumun vahameti daha da ortaya çıkmaktadır.
Herkesi bu adaletsiz ve haksız uygulamaya karşı çıkarak onurlu bir mücadele veren “Okuluma Dokunma İnisiyatifi”ne katılmaya çağırıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder