24 Ocak 2011 Pazartesi

MÜCELLA YAPICI İLE RÖPORTAJ


TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi'nden Mücella Yapıcı ile son yıllarda etkinliği artan özelleştirme politikalarının yeni bir durağı olan okulların satılması sürecini konuştuk.

Okuluma Dokunma İnisiyatifi: Okulların satılmasını meşrulaştıran ve kolaylaştıran bu sürece nasıl gelindi? Daha önce bu okulların satılmasını engelleyen bir yönetmelik var mıydı? Şimdi ne değişti de bu okul binaları satılmaya başlandı?

Mücella Yapıcı: Bu sürecin çok temel, ekonomik bir gerekçesi var. Bizim ekonomimiz, özellikle 80'lerden sonra üretimi içermeyen bir yapıya bürünmüştür. Neo-liberal politikalar eşliğinde girilen küreselleşme dediğimiz dönemde kent arazileri, bu arazilerdeki kamu kuruluşları, binaları ve bunların satışından elde edilen gelirler ekonominin temel kaynağı haline getirilmiş durumdadır. Devletin küçültülmesi mantığı altında kamunun elindeki taşınır taşınmaz her türlü değerin satışı söz konusu.
Bu noktada tabi buna paralel olarak eğitimin özelleştirilmesi çok önemli bir argüman burada, birincisi bu. Ikincisi, İstanbul gibi kentsel rantın çok önemli olduğu ve ekonomiye kazandırılmaya çalışıldığı metropollerde bu kamuya ait varlıkların satılarak hem özelleştirilmesi hem de bütçedeki borç stoğunun aşağı çekilmesi. Çünkü bakıyorsunuz, kamu kurum ve kuruluşlarının taşınmaz mallarının satışı hakkında kanunun gerekçesinde şu açıkça var, develetin borç stoğunun aşağı çekilmesi! İşte hazinenin 40,5 milyon dönüm arazisi var, metrekaresini şu kadara satarsak, şu kadar gelir elde ederiz.

Okuluma Dokunma İnisiyatifi: Peki bu gerekçeleri okul binalarının satışı sürecine nasıl uyguluyorlar?

Mücella Yapıcı: Şunu söylüyorlar, "devletin eğitime ayırdığı kaynaklar yeterli değil, elde yeterli  bütçe yok. Bunun yeni kaynaklarla desteklenmesi lazım; o zaman özellikle kentin merkezindeki rant değeri yüksek okul binalarını satışa çıkartalım, bunlardan elde ettiğimiz gelirlerle de daha fazla okul yapalım". Şimdi bu akıl alacak bir gerekçe değil. 2003 yılında çıkartılan 5005 sayılı bir kanunla bu işin girizgahını yaptılar. İstanbul Valisi de Milli Eğitim Müdürü de bu okulları satıp yerine daha fazla okul yaptıracaklarını açık açık söylüyorlar. Ama tabi şöyle bir şey var, satılacak okullara baktığımızda, işte Çamlıca Kız Lisesi, Kandilli Kız Lisesi, Etiler Lisesi, Maçka Akif Tuncel Lisesi, son derece yerleşmiş eğitim kurumları bunlar. Siz bu eğitim kurumlarını kentin merkezinden kaldırırsanız eğitime çok ciddi bir darbe vurursunuz. Çünkü böylesine zengin bir tarihi ve kültürel mirasa sahip, yerleşmiş eğitim kurumlarında, kentin merkezinde yetişen öğrencilerin kenti ve değerlerini sahiplenmesi çok daha güçlü ve sağlam olur. Ayrıca bu sadece ilköğretim okulları için de geçerli değil. Üniversiteler de bu işin içinde. Biliyorsunuz, Yıldız Teknik'in büyük bir kısmı taşındı, Taşkışla'daki İTÜ binasını otel yapmak istiyorlar. Bir şekilde devlet üniversiteleri merkezden uzaklaştırılıyor, bazı cemaat üniversiteleri, veya özel sermaye gruplarının eğitim kurumları, üniversiteleri merkeze taşınıyor.

Okuluma Dokunma İnisiyatifi: Okul satışlarını bu bağlamda daha büyük bir projenin parçası olarak değerlendirebilir miyiz?

Mücella Yapıcı: Yukarda sıraladığımız argümanların dışında bir de özellikle İstanbul'un geçirmekte olduğu büyük çaplı bir dönüşüm söz konusu. Şehrin merkezi bölgeleri, emekçi kesimden ve hatta orta sınıftan arındırlmaya çalışılıyor. Kentin çeperlerine doğru itiliyorlar. Bunun bir yolu da okul ve hastaneleri (Çapa Tıp Fakültesi, Şişli Etfal Hastanesi) merkezden uzaklaştırmak, merkezi bölgelerde daha çok özel okulları ve hastaneleri barındırmak. Dolayısıyla sen ya özel okullardan ve hastanelerden hizmet alacaksın, eğer ekonomik gücün buna yetmiyorsa bırakıp gideceksin. İstanbul'a dayatılan yeni yaşam formu bu.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder